Euzubillahimineşşeytanırracim.
Bismillahirrahmanirrahim.
Rahman ve
Rahim olan, yegâne güç, kudret ve adaleti, cennet ile cehennemi elinde
bulunduran, O’nun haram kıldıklarından, şeytanın ve nefsimin oyunlarından en
büyük korucuyu olan Allah’a sığınır, verdiği nimetler için yine mülk sahibi Allah’a
şükrederim.
Gerek İslam açısından, gerek bulunduğumuz
ülke açısından kritik bir dönemden geçiyoruz. Tarif etmesinin henüz mümkün
olmadığı ama görüldüğü kadarıyla tarihte yer edebilecek kadar önemli mevkiye
sahip bir dönem…
Öncelikle söylemek isterim ki; Gülen Hareketi’nin orta ve üst mercileri
benim gözümde fasıklar topluluğudur. Dolayısıyla ortamda Müslümanlar arası
bir fitne olduğunu kabul etmiyor (fitne, cennetle müjdelenen Hz. Ali ile
Peygamber eşi Hz. Aişe arasında yaşanan savaşta görünmüştü) ve bu kavgayı “kardeş kavgası” olarak asla
görmüyorum. Gülen Hareketi’ne mensup olan orta ve üst düzeyli insanları hiçbir
zaman kardeşim olarak saymadım (Bunu bilerek söylüyorum; çünkü kardeşlik hukukunun
çiğnenmesinden bahsedenler, Müslümanlar için kimlerin kardeş olabileceğini
araştırmalı). Öte yandan, taraflardan diğeri olan AK Parti hükümetini bir
zamanlar en koyu şekilde destekledim fakat şuan katiyen desteklemiyorum
(Bilenler bilir, bilmeyenler zaman tünelimde 2-3 yıl öncesine giderse ne kadar
koyu olduğumu görecektir).
Bugün ise ben, ne batılı zayi etme ve Allah’ın
hükümlerini idame ettirmeye çalışma gibi bir niyeti olmayan iktidarı savunuyorum,
ne de sık sık Allah’ın ayetlerine aykırı bir çalışma politikası işleyen Gülen
Hareketi’ni destekliyorum.
Bu açıklamaları yaptıktan sonra birkaç şey
söylemek istiyorum.
Yaşadığımız dönemde büyük bir kargaşaya müşahede
ediyoruz. Tabir yerindeyse; kimin eli,
kimin cebinde henüz belli değil. Ve henüz, İslam hukukuna bağlı kalarak kesin
şekilde bir tarafı suçlu ilan edemiyoruz. Birilerinin -onlar ki devlette
yüksek makamları var- türlü kasetleri olduğu, türlü yolsuzluk ve rüşvetleri
bulunduğu iddia ediliyor. Aynı sırada; bu yaşananların, asrın davası olmaktan
ziyade bir rövanş olduğu, bazı sebeplere dayanılarak, yorumlanarak ve tahmin
yürütülerek operasyonların Gülen Hareketi’nin yönetiminde olduğu iddia
ediliyor. Tabii irili ufaklı birçok komplike teori de mevcut. Bunların hepsi birer iddia. Ve az evvel
dediğim gibi; henüz kesin olarak kanıtlanmadı.
-Eğer böyle bir şey varsa- kimlerin rüşvet
aldığını, kimlerin haramlara bulaştığını, kimlerin bunları tespit etmek için
uğraştığını açıklamak şuan için mümkün değil. Ortalıkta sadece iddialar var.
Hepimizin bildiği gibi, kanıtlanmadığı
sürece kimse suçlu değildir.
Buradan hareketle; insanlar hakkında söylenen
sözlerin iftira olabileceğinin bilincinde olmak gerek! Allah Teala İsra suresi
36. ayette şöyle buyurur: “Bilmediğin
şeyin ardına düşme (karışma, açıklamaya çalışma), çünkü göz, kulak ve kalp…
hepsi sorumludur, mutlaka sorguya çekilecektir.”
Bir söz şayet iftiraysa hem İslami açıdan,
hem de insani açıdan suçtur. Hem kul hakkıdır, hem de ahlaken tamamen uygunsuz
bir davranıştır. Kaide, her iki taraf için de geçerli. Bu yüzden herkese
itidalli davranmasını, gelen her sözü muteber görmemesini ve tabi ki duyduğu
her sözü internet ortamında çevresindekilerle paylaşmamasını öneriyorum. Paylaşım
yaptıktan sonra… bakanın oğlu rüşvet aldıysa bundan kârlı çıkmazsınız, bakanın
oğlu rüşvet almadıysa zararlı çıkarsınız. Paylaşım yaptıktan sonra… işin içinde
Gülen Hareketi varsa bundan kârlı çıkmazsınız, işin içinde Gülen Hareketi yoksa
zararlı çıkarsınız. Allah Rasulü’nün sahih hadisinde şöyle buyrulur: “Kişiye her duyduğunu anlatması, yalan
olarak yeter.” (Ebu Hureyre ra Müslim)
Şayet ortada bir iftira varsa diye şunu da
anımsatmak gerek: İfk hadisesinde, Hz. Aişe ve Savfan bin Muattal (ra) arasında
yaşanan iftiranın ayetlerle açıklığa kavuşmasının ardından Allah Rasulü açıklamalar
yapmıştı. O açıklamalardan bazıları şunlardır:
· “İftiracılardan
her biri kazandığı günahın vebalini çeker. Onlardan elebaşılık yapıp bu günahın
büyüğünü yüklenen kimse için de büyük bir azap vardır.”
· “Siz bu
iftirayı dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız
şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyordunuz. Bunu ehemmiyetsiz bir iş
sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük bir cürümdür.”
· “Allah size
öğüt veriyor ki, eğer inanmış insanlarsanız buna benzer bir davranışı bir daha
asla tekrarlamayınız.”
· “İnananlar
arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette
de elîm bir azap vardır.”
· “Ey iman
edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin! Kim şeytanın adımlarını takip
ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüz kızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder.”
Uyarıda bulunmayı kendime borç bilerek
yazdığım şu yazıda bir tavsiyem daha var. Saf niyetli gibi durup “Falanca kişi
hakkında şöyle bir kaset çıkmış, inşallah doğru değildir” tarzı cümleler kuran insanlardan
da mümkün mertebe uzak durulmalıdır. Zira onlar bu iddiayı yaygarasız şekilde
duyurmanın peşindeler. Kimse hakkında
yapılan suçlamayı, suç olup olmadığını bilmeden duyurmayın. Mümkünse hiç
duyurmayın. “Bunlar zaten böyleydi, kesin yapmışlardır.” demekten kaçının. (Not:
Kişinin üslubunun yanlış olması, söylediklerinin ve yaptıklarının yanlış olduğu
anlamına gelmez.
Velhasıl-ı kelâm hiçbir şeyin net olmadığı şu
dönemde, dile sahip çıkabilmektir mesele. Zamanında her iki grup hakkında da çok
fazla şey söylemiş biri olarak artık susma kararı alıyorum.
“Dilini tutan kurtulur.” (Tirmizi)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil