20 Aralık 2013 Cuma

Dilini Tutan Kurtulur

Euzubillahimineşşeytanırracim. Bismillahirrahmanirrahim.

Rahman ve Rahim olan, yegâne güç, kudret ve adaleti, cennet ile cehennemi elinde bulunduran, O’nun haram kıldıklarından, şeytanın ve nefsimin oyunlarından en büyük korucuyu olan Allah’a sığınır, verdiği nimetler için yine mülk sahibi Allah’a şükrederim.

Gerek İslam açısından, gerek bulunduğumuz ülke açısından kritik bir dönemden geçiyoruz. Tarif etmesinin henüz mümkün olmadığı ama görüldüğü kadarıyla tarihte yer edebilecek kadar önemli mevkiye sahip bir dönem…

Öncelikle söylemek isterim ki; Gülen Hareketi’nin orta ve üst mercileri benim gözümde fasıklar topluluğudur. Dolayısıyla ortamda Müslümanlar arası bir fitne olduğunu kabul etmiyor (fitne, cennetle müjdelenen Hz. Ali ile Peygamber eşi Hz. Aişe arasında yaşanan savaşta görünmüştü) ve bu kavgayı “kardeş kavgası” olarak asla görmüyorum. Gülen Hareketi’ne mensup olan orta ve üst düzeyli insanları hiçbir zaman kardeşim olarak saymadım (Bunu bilerek söylüyorum; çünkü kardeşlik hukukunun çiğnenmesinden bahsedenler, Müslümanlar için kimlerin kardeş olabileceğini araştırmalı). Öte yandan, taraflardan diğeri olan AK Parti hükümetini bir zamanlar en koyu şekilde destekledim fakat şuan katiyen desteklemiyorum (Bilenler bilir, bilmeyenler zaman tünelimde 2-3 yıl öncesine giderse ne kadar koyu olduğumu görecektir).

Bugün ise ben, ne batılı zayi etme ve Allah’ın hükümlerini idame ettirmeye çalışma gibi bir niyeti olmayan iktidarı savunuyorum, ne de sık sık Allah’ın ayetlerine aykırı bir çalışma politikası işleyen Gülen Hareketi’ni destekliyorum.

Bu açıklamaları yaptıktan sonra birkaç şey söylemek istiyorum.

Yaşadığımız dönemde büyük bir kargaşaya müşahede ediyoruz. Tabir yerindeyse; kimin eli, kimin cebinde henüz belli değil. Ve henüz, İslam hukukuna bağlı kalarak kesin şekilde bir tarafı suçlu ilan edemiyoruz. Birilerinin -onlar ki devlette yüksek makamları var- türlü kasetleri olduğu, türlü yolsuzluk ve rüşvetleri bulunduğu iddia ediliyor. Aynı sırada; bu yaşananların, asrın davası olmaktan ziyade bir rövanş olduğu, bazı sebeplere dayanılarak, yorumlanarak ve tahmin yürütülerek operasyonların Gülen Hareketi’nin yönetiminde olduğu iddia ediliyor. Tabii irili ufaklı birçok komplike teori de mevcut. Bunların hepsi birer iddia. Ve az evvel dediğim gibi; henüz kesin olarak kanıtlanmadı.

-Eğer böyle bir şey varsa- kimlerin rüşvet aldığını, kimlerin haramlara bulaştığını, kimlerin bunları tespit etmek için uğraştığını açıklamak şuan için mümkün değil. Ortalıkta sadece iddialar var. Hepimizin bildiği gibi, kanıtlanmadığı sürece kimse suçlu değildir.

Buradan hareketle; insanlar hakkında söylenen sözlerin iftira olabileceğinin bilincinde olmak gerek! Allah Teala İsra suresi 36. ayette şöyle buyurur: “Bilmediğin şeyin ardına düşme (karışma, açıklamaya çalışma), çünkü göz, kulak ve kalp… hepsi sorumludur, mutlaka sorguya çekilecektir.”

Bir söz şayet iftiraysa hem İslami açıdan, hem de insani açıdan suçtur. Hem kul hakkıdır, hem de ahlaken tamamen uygunsuz bir davranıştır. Kaide, her iki taraf için de geçerli. Bu yüzden herkese itidalli davranmasını, gelen her sözü muteber görmemesini ve tabi ki duyduğu her sözü internet ortamında çevresindekilerle paylaşmamasını öneriyorum. Paylaşım yaptıktan sonra… bakanın oğlu rüşvet aldıysa bundan kârlı çıkmazsınız, bakanın oğlu rüşvet almadıysa zararlı çıkarsınız. Paylaşım yaptıktan sonra… işin içinde Gülen Hareketi varsa bundan kârlı çıkmazsınız, işin içinde Gülen Hareketi yoksa zararlı çıkarsınız. Allah Rasulü’nün sahih hadisinde şöyle buyrulur: “Kişiye her duyduğunu anlatması, yalan olarak yeter.” (Ebu Hureyre ra Müslim)

Şayet ortada bir iftira varsa diye şunu da anımsatmak gerek: İfk hadisesinde, Hz. Aişe ve Savfan bin Muattal (ra) arasında yaşanan iftiranın ayetlerle açıklığa kavuşmasının ardından Allah Rasulü açıklamalar yapmıştı. O açıklamalardan bazıları şunlardır:

· “İftiracılardan her biri kazandığı günahın vebalini çeker. Onlardan elebaşılık yapıp bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de büyük bir azap vardır.”

· “Siz bu iftirayı dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyordunuz. Bunu ehemmiyetsiz bir iş sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük bir cürümdür.”

· “Allah size öğüt veriyor ki, eğer inanmış insanlarsanız buna benzer bir davranışı bir daha asla tekrarlamayınız.”

· “İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de elîm bir azap vardır.”

· “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin! Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüz kızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder.”

Uyarıda bulunmayı kendime borç bilerek yazdığım şu yazıda bir tavsiyem daha var. Saf niyetli gibi durup “Falanca kişi hakkında şöyle bir kaset çıkmış, inşallah doğru değildir” tarzı cümleler kuran insanlardan da mümkün mertebe uzak durulmalıdır. Zira onlar bu iddiayı yaygarasız şekilde duyurmanın peşindeler. Kimse hakkında yapılan suçlamayı, suç olup olmadığını bilmeden duyurmayın. Mümkünse hiç duyurmayın. “Bunlar zaten böyleydi, kesin yapmışlardır.” demekten kaçının. (Not: Kişinin üslubunun yanlış olması, söylediklerinin ve yaptıklarının yanlış olduğu anlamına gelmez.


Velhasıl-ı kelâm hiçbir şeyin net olmadığı şu dönemde, dile sahip çıkabilmektir mesele. Zamanında her iki grup hakkında da çok fazla şey söylemiş biri olarak artık susma kararı alıyorum. 


“Dilini tutan kurtulur.” (Tirmizi)

1 yorum: