Çok karışık
mevzular...
Konuya nasıl
giriş yapacağımı bilemedim. “Hayırda şer, şerde hayır vardır” veya “bunlar
buzdağının görünen yüzü, bir de görünmeyen yüzü var” desek, işin içinden hiç çıkamayabiliriz.
NELER YAŞADIK?
Son birkaç
aydır ülkenin gündemini aşırı yoğun şekilde meşgul eden silsilelere şahit
oluyoruz. Dersanelerin kapatılması konusu, yolsuzluk operasyonu ve bunu
yürütenin Gülenizm olduğu iddiası, Gülen’in bedduası, Gülen medyasının
ikiyüzlülüğü, iktidarın iktidarsızlığı ve güvenilmezliği, “İsrail için sırada
Mavi Marmara gemisinin olduğu” sinyali ve sonucunda savaşın boyut değiştirip
İHH’ya, dolayısıyla El Kaide’ye taşınması… Buradan yola çıkarak Gülen-Erdoğan
kavgası (ve tabii bunun sonucunda bu iki tarafın destekçilerinin birbirlerine
karşı düştükleri komik durumlar), zamanla “Erdoğan’ın çıkar ilişkisi bulunan
devletlerle çatışmaları” olarak değişmiş durumda. Bunun da sebepleri belli.
Buzdağının
görünen kısmında Fethullah Gülen,
Amerika’da bulunması göz önüne getirildiği takdirde cemaatinin bekası için Amerikan menfaatine yakın duruyor, bunun
sonucunda Amerika’nın buyruklarına uyuyor.
Mavi Marmara
meselesinin ardından; dünyanın her tarafında insanlar, zulme tanıklık edince
İsrail köşeye sıkışmıştı; ancak Fethullah
Gülen, İsrail lehine açıklamada bulununca İsrail’in Gülen Hareketi’ne kanı
kaynamıştı. Nitekim işgalci İsrail’in kanının kaynadıklarından olmanın da
bedelleri vardır; İsrail’in istediği doğrultuda hareket etmek. Şu minvalde;
İsrail, İHH düşmanıysa geminin yollanmasına izin veren hükümet de düşmanıdır
ama dünya yüzünü çevirirken sahip çıkan Hareket dostudur.
Menfaat
birliği gereği Gülen medyası ve solcu gazetelerin, İHH aleyhine bir operasyon
yapacağı anlaşılabiliyordu. Kara tahtada sıradaki hedef İHH’ydı. Hatay’daki tır
meselesi, hedef almanın başlangıcıydı. 13 Ocak akşamı -“dünyada bir çöpüm yok”
diyen, zühd hayatı benimsediği söylenen- Gülen’in, Uganda’daki ananas
ihalelerine baya baya müdahale
ettiğine dair konuşmaların bulunduğu kasetler yayınlanınca bir rövanş olarak
ertesi günün sabahında Kilis’teki İHH deposuna baskın yapıldı (allahualem bu
rövanşın kasetlerle de alakası olmayabilir, belki de plan zaten buydu).
İşin ilginç
tarafı, baskın İHH deposuna olsa da İHH ile El Kaide’nin ortak çalıştığına dair
haberler yayınlandı hemen. Gülen ve
solcu medyasının haberlerine göre İHH’daki
bazı çalışanlar El Kaide ile sıkı temas halindeydi; El Kaide için yiyecek,
giyecek gibi temel ihtiyaçları ve silah mühimmatı İHH’ya yapılan bağışlarla karşılanıyordu.
Yazarken bile öfkelenmeden edemiyorum. Hoş, twitter profilinde “stratejik
yazar” yazan nice kalemşörün İran ile El Kaide’nin aynı safta olduğunu ve
benzeri komik iddiaların dile getirildiğine defalarca kez şahit olduk.
“İHH
operasyonu” dediğimiz şeyin bir algı operasyonu olduğu su götürmez bir gerçek (kime,
hangi topluma algı operasyonu olduğunu yazımın sonunda açıklıyorum). “El
Kaide’ye baskın” manşeti atıp İHH binasının fotoğrafını yayınlamak, üstelik
bunu sadece iddia halindeyken yani kanıtlanmamışken yapmak kesinlikle Müslüman
ahlakı değil. Mevzu çıkar çatışması olunca Müslüman ahlakının hiçbir önemi
olmadığını gösterdiler zaten. Bırakalım Müslüman ahlakını, hiçbir ahlaka,
hakkaniyete ve insanlığa sığmaz bu yapılanlar. Bu yüzden dengenin sağlanmadığı
zamanlarda taraf tutmamak daha evla.
TERÖR ÖRGÜTÜ EL KAİDE!
Bilindiği
gibi dünya medyasında El Kaide bir terör örgütü. “Sistemin hedef tahtasında
olmayalım” derken sisteme entegre olanların ufak çaplı eleştirilerine maruz
kaldığı oluyordu. Tabi ki El Kaide
eleştirilmez bir yapı değil; fakat küfre hizmet temelinde kurulan siyasi
yapıların ve yeni yetme ilahiyat öğrencilerinin onu eleştirebilecek kapasitesi de
bulunmuyor.
Şayet
dünyayı her safhada yönetebilme gücüne sahip bir örgütten bahsedeceksek, -ister
Yahudi birliği olsun, ister kapitalist sistem olsun, ister İlluminati olsun
fark etmez- biz bunu Amerika diye varsayalım.
Amerika’nın
yerinde olsaydınız ve sadece Amerikan kapitalizmine değil, bütün sistemlerine
karşı hayat boyu cihad edecek birileri bulunsaydı, onları tehdit olarak görür, ortadan
kaldırmak veya sessiz bırakmak isterdiniz. El Kaide tam olarak burada
bahsettiğimiz “birileri” kategorisine dâhil. Dünyanın en geniş kitlelerine
ulaşabilecek medyayla El Kaide’yi bir terör örgütü olarak insanlara empoze eder
ve bunu herkesin koşulsuz kabul etmesini sağlardınız. Kendi askerlerinize birer
kahraman gibi yaklaşır, El Kaide’ye karşı kamuoyu oluşturarak onları ve onlara
yakın olanları ortadan kaldırmayı makul gösterirdiniz. Terörizmle, insanlık
dışı muameleye sahip olmakla ve halkın, hatta insanlığın düşmanı olmakla
yaftalardınız.
Buraya kadar
anlattıklarımla El Kaide’nin nasıl terör yandaşı olarak lanse edildiğini
anlamış ve -eğer aksini düşünüyorsanız- gerçeği görmüşsünüzdür inşallah.
BİZ ONA EL
KAİDECİ DEMEYELİM DE İSLAMİ MUHALEFET DİYELİM
Aslında
İHH’ya yönelik saldırıların çıkış noktasında El Kaide’nin bulunmasına
şaşmamalı.
Amerika’nın
yerinde olsaydınız ve şuan sizi tehdit edecek bir yaşantısı olan insanlarla
karşılaşsaydınız onlara da “El Kaideci" derdiniz ve dünyaya “bunlar da
terörist!” diyerek sunardınız. Bu burada dursun.
Cumhuriyet
tarihi boyunca yaşantısıyla ve söylemleriyle tehditkâr olan insanlar, çeşitli
şekillerde yaftalanmıştır. Dönemin devlet politikasına bağlı olarak bu kişiler
farklı gruplarla itham edilmiştir. Şeyh
Said’in “din elden gidiyor” dediğinde İngiliz uşaklığı, Metin Yüksel’in vatan
hainliği, Müslümanların irtica ile suçlanması gibi.
Bu ülkede
-Erdoğan dönemi de dâhil- pek çok insan “El Kaideci” denerek içeri alındı,
işkence gördü, evlerine baskın yedi; cumhuriyetin uygunsuz hukuku dahi
çiğnenerek. Bunlar arasında benim tanıdığım, tanıdıklarımın tanıdığı olanlar da
var. Toplum nezdinde dine yakınlığıyla
bilinen ve devlete muhalefet olan insanları irticacı, yobaz, gerici yapmak;
Türkiye Cumhuriyeti'nin politik duruşudur ve hep böyle olmuştur. Aslında bu,
hükümetin başına Müslüman geçince de değişmedi. Kemalist vesayet döneminde “irticacı” olanlar başa geçince, diğerlerini
“El Kaideci" olarak etiketlediler sadece.
Peki, bu
suçlamalara konu olanların ne özelliği vardı? İki kelimeyle izah edilecek
olursa “İslami muhalefet”tendiler. Daha geniş izahatıyla; Kuran ve sünnet
üzerine bir yaşantısı, Allah yolunda Allah’ın belirlediği şekilde cihadı, bunun
tezahürü olarak eylemi ve tabi başı kadar sakalı, "başkalarına göre"
radikal görüşleri olanlar... Onlar hakkında “El Kaideci” denerek işlem yapıldı
(basit bir suçlama ve ardından gelen salıverilmeden bahsetmiyorum).
Müslümanlar
bu İslami muhalefete sahip çıktı, inşallah çıkmaya devam edecek. Çünkü
Müslümanlar biliyor ki onlar cihad ediyor, Allah yolunda türlü eziyetlere
katlanıyor ve ecrini yalnızca Allah’tan bekliyorlar. Tatlı su balıkları -ki
onlar da kendilerini Müslüman olarak addederler- "biz onlar gibi değiliz,
usluyuz, söz dinleriz" dediler, allahualem demeye devam edecekler.
Nitekim kişinin
El Kaide ile anılmasının El Kaide ile direkt bir bağlantısı yok. İnsanlar bir
şeyler yapmak istediklerinde karşılarındaki güç devlet ise, çok farklı
gruplarla adları geçebilir.
Bu iddiayı
desteklemek gerek. Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği’nden gönderilen kriptoda,
polisin El Kaide konusunda operasyonlar yaptığı bilgisi var. Wikileaks belgelerine
göre bu “gizli” bilginin tarihi 27 Ocak 2010. O dönemde Ankara Büyükelçisi ise James
Jeffrey. Bu gizli bilgiye göre; polis teşkilatları, hakkında işlem yapılan kişilerin El Kaide ile bağlantılı olmadıklarını biliyor.
Tutuklamalardaki “El Kaide” tabiri, örgütle irtibatlı olup olmadıklarına
bakılmaksızın İslami radikallerin yakalanması için (hem polis, hem de basın
tarafından) kullanılıyor. Büyükelçi James Jeffrey’in notunda şunlar
geçiyor: “Basında belirtilenin aksine,
polisteki irtibatlarımız soruşturma kapsamında tutuklanan yerel İslami
radikallerin Türkiye'deki Amerikan çıkarlarına saldırı plan veya niyetleri
olmadığını söylediler. Hem polis, hem de sansasyon peşindeki medya;
tutuklananları El Kaide üyeleri olarak gösterdiler. Gözaltılar bize önleyici
amaçlı tedbirler gibi gelmekte. Türk polisinin amacı, gelişmeye başlayan
hücreleri akamete uğratmak ve üyelerine faaliyetlerinin izlendiğini hatırlatmak
gibi görünüyor.” (kaynak: http://www.haksozhaber.net/yakalananlar-el-kaide-uyesi-degilmis-44061h.htm)
Az evvel “bu
burada dursun” demiştim ya, o konuya değinmek gerekirse;
“El Kaideci olmak Müslümana zarar verir mi?” diye bir soru sormak gerek. Dünyanın gözüyle
bakarsak belki cevabı… evet.
Dünya
medyasının nezdinde itibarsızlaştırma uygulaması yapılabilir. Peki,
Müslümanların nezdinde bu yaşanır mı? Hayır. Kaldı ki bu uygulamaya daha uygun
tabir; itibarsızlaştırma değil, sindirmedir.
Peki
“dünyanın gözü”, Müslüman mı? Yani dünya, Kuran ve sünnet ışığıyla mı bakıyor?
Hayır.
O halde şöyle
söylenebilir: El Kaide (veya başka bir grup, örgüt, kurum) ile anılmanın
Müslümanlar açısından ne zararı olabilir? Dünya kâfirler yüzünden öyle tanıyor
diye yanlış yolda ilerlendiğini varsayamayız.
Hatta şöyle
diyelim; sonucunda hangi gruptan olunduğunu düşünmeden, yapılanlara nazaran
böyle şeyler vuku buluyorsa, bunlar Müslüman için birer şereftir. (bkz. Abdulkadir
Şen’e ithaf edilen suçlamalar)
“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer inanmışsanız
üstün olan sizsiniz.” | Al-i
İmran 139
İHH
ONURUMUZDUR; AMA EL KAİDE PİS KAKA
Gelelim can
damarı diyebileceğimiz esas konumuza: İHH ile El Kaide’nin karşı karşıya
gelmesi. Aslında bunu söylemek yanlış olabilir. Zira “ortada İHH-El Kaide
zıtlaşması yoktur” da denebilir, bunun için belli sebepler sunulabilir. O halde
esas konumuzu tek cümle ile az sonra açıklayalım.
İsrail’in
çıkarlarına uygun geldiği için Gülen medyası ve sol camianın gazeteleri, El
Kaide ile İHH’yı ortaklık içinde gösterince insanlar tepki verdi. Buna hakları
var. Ama söylenenler çok yanlış! Tıpkı Gülen Hareketi’nin mihenk taşı olan
dersanelerin kapatılması kararı ile ilgili haberler gündeme gelince, harekete
bağlı insanların konuyu bambaşka mecralara çekmesi gibi.
Her ihtimale
karşı baştan şu açıklamalarda bulunmak istiyorum: İHH’ya yapılan suçlamaları kabul etmiyorum, İHH’yı bir İslami camia ve
Allah rızası için çalışanların adresi olarak tanıyorum ve tabi İHH'nın
samimiyetine ve insaniyetine dil uzatmıyorum ki buna haddim yok. Benim asıl
derdim İHH'yı yanlış savunanlarla.
Gazetelerde
köşe yazarları, sosyal medyada İHH taraftarları; sanki önceden sözleşmişçesine
hep bir ağızdan “İHH’nın adını El
Kaide’yle birlikte sunarak kirletmek istiyorlar” temalı, bedeli ve vebali ağır,
ucunun kime dokunacağı düşünülmemiş, sonu iftiraya varan sözler söyledi.
Gündemin bu yanını sıkı takip eden biri olarak İHH taraftarlarının nasıl
zamanla kendilerini savunma konusunda sivrileştirdiğini yakından görme fırsatı
yakaladım.
Kimisine
göre de benim bu sözlerim ağır olabilir. Ama şunu kabul etmek gerekir ki; “İHH’nın itibarını El Kaide vasıtasıyla yerle
yeksan etmek istiyorlar” gibi sözler, kendini aklama çabası olup El Kaide’nin
itibarını yerle yeksan etmektir.
Denebilir
ki; “El Kaide’nin dünya nezdinde zaten kötü bir imajı vardı, aslında pek bir
şey değişmemiş olmalı.” Peki ya, El Kaide adı altında içeriye alınan nice
mazlumlar, nice mücahidler ve onların çalışmalarının hakkı ne olacak? Mazlumlara insani yardım faaliyetinde
bulunan İHH ümmetin medarı iftiharıyken mazlumlara cihadi yardım faaliyetinde
bulunan El Kaide ve o ad altında, hakkında suçlama yapılanlar kambur mu? El
Kaide’yle aynı safta yer almak nasıl büyük bir suç ki, “Aman ateş dokunmasın”
dercesine El Kaide iddiasıyla tutuklanan Müslümanlar unutuluyor? Ve daha
onlarca soru var, cevabından korktuğum.
Açıkçası
içinde bulunduğumuz kaotik durum incelendiğinde Gülen’i savunalım derken İsrailci olanlarla; İHH'yı savunalım derken
El Kaide’yi devre dışı bırakanlar arasında pek fark görülmüyor. Zira iki
taraf da berisini düşünmeden abartılı sözler sarf ediyor.
“İHH ile
El-Kaide'yi nasıl aynı kefeye koyarsınız” sözüne mi, yoksa El Kaide kisvesiyle
mücahidlere iftira atıldığına takılsak bilemedim. Tabi ki El Kaide ile İHH aynı
kefede değil, ikisi de farklı sahalarda çalışan İslami camia. Ama İHH'yı aklama
uğruna El Kaide gibi bir “şey”le alakası “olamayacağını” söyleyenlerin,
kimlerin kalemlerini kırdığının, kimleri gözden çıkardığının, cihadı ve
Müslümanları nasıl terörizm/terörist olarak yaftaladıklarının farkında olması
gerek. İHH'yı savunma uğruna El
Kaide'yi, daha da ötesi; cihadı "terörizm" üzere kılanların hesabı kolay
olmayacaktır.
Şu da bir
gerçek ki; İHH’nın dünyaya kendini bu şekilde aklama gibi bir çabası olmasına
pek lüzum görmüyorum. Belki hatalıyım, belki İHH’nın dünya çapında kendisine
yardım edenleri için kuruluşun “yanıltıcı” olmaması gerekliliğinin üzerinde pek
durmuyorum; ama eğer İHH’da ve hayran
kitlesinde, bu kuruluşun “yanıltıcı ve sahte” imajı kazanmasının sebebini El
Kaide ile anılmasına bağlayanlar varsa -ki var- o zaman bu kişiler hakka
girdiklerini bilmeleri gerek.
Ben İHH’ya
Allah’ın rızasını gözeterek malları ve hizmetleriyle yardımı dokunanların bu tarz
sansasyonel haberleri umursamayacağına; Allah’ın yolunda olmayı, kâfirlerin
gözünde “terörizme destek veren” olmaya pekâlâ tercih edeceğine; El Kaide’yi ve
“El Kaideci” denerek kendisine suçlamalar yapılan Müslümanları karalamayıp, yok
saymayıp “Biz yolumuza bakalım ve bırakalım da fasıklar, münafıklar, mürtetler,
kâfirler hakkımızda ileri geri konuşsun” diyeceğine inanıyorum. Ya da en
azından olması gereken bu diyelim.
Ve bu arada;
bir önceki yazı başlığımda sorduğum “El
Kaideci olmak Müslümana zarar verir mi?” sorusunu değiştirerek “El Kaideci olmak İHH’ya zarar verir mi?”
olarak düşünelim. Yanına da şunu ekleyelim: El Kaide Filistin için İsrail’e
doğrudan saldırıya geçse, kahraman olur değil mi? Tıpkı İsrail’in ambargosunu
delmek isteyen İHH’nın kahraman olması gibi. Peki o halde nasıl oluyor da El
Kaide terörist, İHH yardımsever diye düşünülüyor?
Şu soru
kaçınılmaz olacaktır: “İHH, El Kaide’ye yardım etmediği halde, yardım ediyor
diye lanse edilmişken nasıl savunabilirdik bu camiayı? Uygun üslup ve söz nasıl
olmalıydı?” Aslına bakarsanız bu o kadar da zor bir soru değil. İHH yetkilisi
biri, mesela en baştaki isim Bülent Yıldırım, bir basın açıklaması yapsa,
İHH’nın sevenlerine konuşmama ricasında bulunsa ve “El Kaide ile bir bağımız
yok” diyip konu üzerinde daha fazla yorum yapmasa… Yeterli olmaz mıydı? Bu
önerilerin bazıları hiç gerçekleşmedi, bazıları ise ters istikamette
gerçekleşti.
İHH
kuruluşuna bağlı resmi yayınların birçoğu ve hayran kitlesi, hem El Kaide’yi
kendi alanlarından pasifize etti, hem “İHH’yı bunlarla itibarsızlaştırmak
istiyorlar” diyerek El Kaide’yi itibarsızlaştırdı. Evet, İHH sayısını bilemeyeceğimiz milyonlarca iyilik yaptı ama bu lokma
kolay yenilir yutulur cinsten değil. Verilen mesaj “Biz El Kaide gibi
terörist değiliz” olmadı mı?
Bu yazı
başlığımın başında dile getirdiğim esas konunun açıklamasını şimdi yapabiliriz:
El Kaide ile karşı karşıya getirilmek zorunda bırakılan İHH.
KİMDİR İHH
VE HANGİ YÖNE ÇEKİLİYOR?
Onlarca yıl
irtica ve terörizmle suçlanan Müslümanlar, bu ithamlarla gurur duyuyorken İHH
savunucuları neden kendilerini böyle savundular, ona değinelim.
Özellikle
Mavi Marmara meselesinden sonra rahatlıkla görebileceğimiz detaylar var: O da İHH’nın devlet kanadına yakın olduğu ve
“sivil” bir yapılanmadan ziyade devletin uluslararası yardımlaşma kurumu gibi
hareket ettiğidir. Başlangıcında bu şekilde sivil bir hareket olarak doğmuş
olabilir; ancak bugün İHH, Türkiye dış
politikasının önemli bir aracı. Üstelik Gülen medyasının namluyu İHH’ya
çevirmesinin ardından İHH tabanı da AK Parti’ye alenen destek çıkmaya başladı
(ya da taban AK Parti’ye kasıtlı olarak yönlendirildi, allahualem). Ayrıca bu
yardım kuruluşu, jeo-stratejik konum açısından devlete çok yararlı bir
yapılanmaya sahip ve bundan istifadeye de açık (bkz. Mavi Marmara gemisinin
saldırıya uğramasının ardından dünya medyasında Türkiye’nin “yardımseverlik ve
mazlum yanında yer alma” karizmasını zirveye çıkarması, İHH’nın çabasıyla
gerçekleşti).
Türkiye
Cumhuriyeti’nin politik mizacının, polis ve istihbarat gücünün; Amerika’nın
isteklerine dayanarak “El Kaide” kisvesiyle İslami muhalefeti sindirme, ona
gözdağı verme olduğunu söylemiştim. Peki, hükümet ile İHH arasında bir yakınlık
varken İHH’nın da El Kaide’yi aynı şekilde görmesinde bir beis olabilir mi? Bu
normal.
Bunu
söylerken katiyen genelleme yapmıyorum. Bütün İHH’yı, çalışanlarını,
destekçilerini ve ona yardım edenlerini bu söylediklerimin içinde tutmuyorum.
Ancak bu bir gerçek. En basit şekilde İHH tabanını incelediğiniz takdirde
hükümet lehine konuşmalarına, konuşanları desteklediklerine şahitlik
edeceksiniz.
Şimdi tüm
bunları geride bırakarak El Kaide’nin dışlanmasının sebebine gelelim. Dünya
kamuoyu için ve Türkiye’nin ilke-inkılaplarını koruyacağına dair yemin edenler için
El Kaide tam bir "terör
örgütü", El Kaideci kisvesiyle suçlanan İslami muhalefet “terörist, aşırı
dinci, radikal” konumundaydı. Hatta rahatının bozulmasını istemeyen veyahut zanda bulunup aleyhte konuşan Müslümanlar
için de aynı konumdaydı.
Ama bir
kesim hala aynı şeyi düşünmüyordu; iktidar
meclislerinde, ilahiyat öğrenimi gören öğrenci veya tamamlayan profesörlerin
ortamlarında, halkın din adamı diye tanıdığı birçok belâmın camilerinde,
gençlik kongrelerinde, sandıkta olanlar değil, İslami camialarda yer alan
Müslümanlar...
Hiçbir “Müslüman”
El Kaide hakkında alenen eleştiride dahi bulunmazdı. Bugün ise pek çok İHH
savunucusunda şu bakış hâkim: “El Kaide öcü, kaka.” Algı operasyoncularının maksadı
hâsıl olmuş gibi görünüyor. Sevgili Müslümanlar. Algı operasyonu diye buna
denir.
Not: Günümüzde Müslümanların büyük çoğunluğunun
iktidar yanlısı olmakla kalmayıp iktidarla nikâhlanmışçasına taraf olduklarına
müşahede ediyoruz. İktidarın gösterdiği yoldan kayıt şartsız ilerleyen, doğru
dediğini doğru ve yanlış dediğini yanlış kabul eden, iktidar dolayısıyla
demokrasiye tam güvenen bir zihniyetle karşı karşıyayız. İktidar tabanının
ezici çoğunluğunun bu gibi kimselerden oluştuğunu sık sık gözlemlemişsinizdir.
Bu durumun İHH tabanına da yansıması pek zor değil ne yazık ki. Gönül ister ki
İHH tabanı, bundan ziyade bir tutum sergilesin. Nihayetinde tabanının devlet
politikasına uygun şekilde düşündüğünü ve hareket ettiğini görmek üzücü olur.
DENGEYİ
TUTTURMAK ÖNEMLİ
Savunulan
görüşte samimi olmak önemli elbette; ancak kendisini Müslüman olarak
addedenlerin neyi neden savunduğunu bilmesi, esas can damarı.
Kendilerini İHH’ya karşı El Kaide'yi
savunmaya fazla kaptıranları da görmemek mümkün değil. O kişiler de İHH'nın hakkını yemekten beri
dursun hele. El Kaide'yi savunurken İHH'yı "üç beş hayır işinin
sahibi" diye basit göremeyiz veya bu yönüyle kötüleyemeyiz. Bu hareket Müslümanların bilinci, şiarı,
birlik olma çalışması ve düsturuna aykırı bir hamle olur.
Bazı İHH
çalışanları ve taraftarlarının sivri açıklamaları üzerinde durarak El Kaide’yi aklayayım derken İHH’ya karşı
atak yapmak doğru değil. Bir tarafı savunurken, diğer tarafı karalamanın
lüzumu yok. Biri hak yedi diye, onun hakkına girmek meşru değildir.
SONUÇTA İHH
MI, EL KAİDE Mİ?
Tüm bu
yaşanan hadiselere inanmak çok güç. Zira olayları yorumlama şekli de Müslümanların
bilinci, şiarı, birlik olma çalışması ve düsturuna aykırı.
İHH'ya karşı
El Kaide'yi savunmak istemem. El Kaide’ye karşı İHH’yı savunmak da istemem. Zaten
iki farklı alanda yer alan Müslüman camiaların bu şekilde birileri tarafından karşı
karşıya getirilmesine canım sıkılıyor.
Gülenizm ve
Erdoğanizm arasındaki mesele benim açımdan hala bir kavga; ama anladığım kadarıyla bu sefer bir fitne söz
konusu. Dolayısıyla iki tarafı da yıpratmadan, birbirlerine karşı husumet
besletecek açıklamalardan kaçınarak ve orta yolu bularak konuşmakta Müslümanlar
için fayda var. Fitne olmasa dahi
Müslümanları cihad ve savaştan alıkoymaya, dahası bunu terörizm olarak görmeye
sebebiyet verecek hadiseler yaşadığımızdan ötürü kullanacağımız kelimeleri ve
yapacağımız eylemleri özenle belirlemeliyiz.
DENGE, AHH
DENGE!
Bu yazı bir
eleştiri mi? Evet. Ama hakkaniyetli biçimde olduğuna inandığım bir eleştiri.
Her kulun
hatası vardır. Mühim olan bunu fark etmek, tövbe etmek ve düzeltmeye
çalışmaktır.
Başlarda
Gülen Hareketi, iktidarın aleyhinde değişik haberlere imza atıyordu, sonrasında
iktidar yanlıları da Gülen Hareketi’nin üzerine giderken iftiralarda bulunmaya
başladı. Gülen medyası İHH’ya yönelik saldırılara geçtiği sırada onu savunanların
söylemlerine kızan birçok kişi de İHH’yı küçük görmeye başlamıştı -İlginçtir;
bazıları İHH savunulurken El Kaide’nin boşlandığından şikâyet ediyor ama El
Kaide’yi savunup İHH’yı boşluyordu-
Görüldüğü üzere; iktidar savunulurken de,
cemaat savunulurken de, İHH savunulurken de, El Kaide savunulurken de denge tutturulamıyor.
Rabbim;
dillerimizi sadece hayır üzere konuştursun, hakka girmekten men etsin,
savunduğumuz değerlerin İslami hassasiyetler üzerinden olmasına vesile olsun ve
dengeyi korumamıza yardımcı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder