22 Ocak 2014 Çarşamba

İHH Onurumuzdur; Ama El Kaide Pis Kaka!

Çok karışık mevzular...

Konuya nasıl giriş yapacağımı bilemedim. “Hayırda şer, şerde hayır vardır” veya “bunlar buzdağının görünen yüzü, bir de görünmeyen yüzü var” desek, işin içinden hiç çıkamayabiliriz.

NELER YAŞADIK?
Son birkaç aydır ülkenin gündemini aşırı yoğun şekilde meşgul eden silsilelere şahit oluyoruz. Dersanelerin kapatılması konusu, yolsuzluk operasyonu ve bunu yürütenin Gülenizm olduğu iddiası, Gülen’in bedduası, Gülen medyasının ikiyüzlülüğü, iktidarın iktidarsızlığı ve güvenilmezliği, “İsrail için sırada Mavi Marmara gemisinin olduğu” sinyali ve sonucunda savaşın boyut değiştirip İHH’ya, dolayısıyla El Kaide’ye taşınması… Buradan yola çıkarak Gülen-Erdoğan kavgası (ve tabii bunun sonucunda bu iki tarafın destekçilerinin birbirlerine karşı düştükleri komik durumlar), zamanla “Erdoğan’ın çıkar ilişkisi bulunan devletlerle çatışmaları” olarak değişmiş durumda. Bunun da sebepleri belli.

Buzdağının görünen kısmında Fethullah Gülen, Amerika’da bulunması göz önüne getirildiği takdirde cemaatinin bekası için Amerikan menfaatine yakın duruyor, bunun sonucunda Amerika’nın buyruklarına uyuyor.

Mavi Marmara meselesinin ardından; dünyanın her tarafında insanlar, zulme tanıklık edince İsrail köşeye sıkışmıştı; ancak Fethullah Gülen, İsrail lehine açıklamada bulununca İsrail’in Gülen Hareketi’ne kanı kaynamıştı. Nitekim işgalci İsrail’in kanının kaynadıklarından olmanın da bedelleri vardır; İsrail’in istediği doğrultuda hareket etmek. Şu minvalde; İsrail, İHH düşmanıysa geminin yollanmasına izin veren hükümet de düşmanıdır ama dünya yüzünü çevirirken sahip çıkan Hareket dostudur.

Menfaat birliği gereği Gülen medyası ve solcu gazetelerin, İHH aleyhine bir operasyon yapacağı anlaşılabiliyordu. Kara tahtada sıradaki hedef İHH’ydı. Hatay’daki tır meselesi, hedef almanın başlangıcıydı. 13 Ocak akşamı -“dünyada bir çöpüm yok” diyen, zühd hayatı benimsediği söylenen- Gülen’in, Uganda’daki ananas ihalelerine baya baya müdahale ettiğine dair konuşmaların bulunduğu kasetler yayınlanınca bir rövanş olarak ertesi günün sabahında Kilis’teki İHH deposuna baskın yapıldı (allahualem bu rövanşın kasetlerle de alakası olmayabilir, belki de plan zaten buydu).

İşin ilginç tarafı, baskın İHH deposuna olsa da İHH ile El Kaide’nin ortak çalıştığına dair haberler yayınlandı hemen. Gülen ve solcu medyasının haberlerine göre İHH’daki bazı çalışanlar El Kaide ile sıkı temas halindeydi; El Kaide için yiyecek, giyecek gibi temel ihtiyaçları ve silah mühimmatı İHH’ya yapılan bağışlarla karşılanıyordu. Yazarken bile öfkelenmeden edemiyorum. Hoş, twitter profilinde “stratejik yazar” yazan nice kalemşörün İran ile El Kaide’nin aynı safta olduğunu ve benzeri komik iddiaların dile getirildiğine defalarca kez şahit olduk.

“İHH operasyonu” dediğimiz şeyin bir algı operasyonu olduğu su götürmez bir gerçek (kime, hangi topluma algı operasyonu olduğunu yazımın sonunda açıklıyorum). “El Kaide’ye baskın” manşeti atıp İHH binasının fotoğrafını yayınlamak, üstelik bunu sadece iddia halindeyken yani kanıtlanmamışken yapmak kesinlikle Müslüman ahlakı değil. Mevzu çıkar çatışması olunca Müslüman ahlakının hiçbir önemi olmadığını gösterdiler zaten. Bırakalım Müslüman ahlakını, hiçbir ahlaka, hakkaniyete ve insanlığa sığmaz bu yapılanlar. Bu yüzden dengenin sağlanmadığı zamanlarda taraf tutmamak daha evla.

TERÖR ÖRGÜTÜ EL KAİDE!
Bilindiği gibi dünya medyasında El Kaide bir terör örgütü. “Sistemin hedef tahtasında olmayalım” derken sisteme entegre olanların ufak çaplı eleştirilerine maruz kaldığı oluyordu. Tabi ki El Kaide eleştirilmez bir yapı değil; fakat küfre hizmet temelinde kurulan siyasi yapıların ve yeni yetme ilahiyat öğrencilerinin onu eleştirebilecek kapasitesi de bulunmuyor.

Şayet dünyayı her safhada yönetebilme gücüne sahip bir örgütten bahsedeceksek, -ister Yahudi birliği olsun, ister kapitalist sistem olsun, ister İlluminati olsun fark etmez- biz bunu Amerika diye varsayalım.

Amerika’nın yerinde olsaydınız ve sadece Amerikan kapitalizmine değil, bütün sistemlerine karşı hayat boyu cihad edecek birileri bulunsaydı, onları tehdit olarak görür, ortadan kaldırmak veya sessiz bırakmak isterdiniz. El Kaide tam olarak burada bahsettiğimiz “birileri” kategorisine dâhil. Dünyanın en geniş kitlelerine ulaşabilecek medyayla El Kaide’yi bir terör örgütü olarak insanlara empoze eder ve bunu herkesin koşulsuz kabul etmesini sağlardınız. Kendi askerlerinize birer kahraman gibi yaklaşır, El Kaide’ye karşı kamuoyu oluşturarak onları ve onlara yakın olanları ortadan kaldırmayı makul gösterirdiniz. Terörizmle, insanlık dışı muameleye sahip olmakla ve halkın, hatta insanlığın düşmanı olmakla yaftalardınız.

Buraya kadar anlattıklarımla El Kaide’nin nasıl terör yandaşı olarak lanse edildiğini anlamış ve -eğer aksini düşünüyorsanız- gerçeği görmüşsünüzdür inşallah.

BİZ ONA EL KAİDECİ DEMEYELİM DE İSLAMİ MUHALEFET DİYELİM
Aslında İHH’ya yönelik saldırıların çıkış noktasında El Kaide’nin bulunmasına şaşmamalı.

Amerika’nın yerinde olsaydınız ve şuan sizi tehdit edecek bir yaşantısı olan insanlarla karşılaşsaydınız onlara da “El Kaideci" derdiniz ve dünyaya “bunlar da terörist!” diyerek sunardınız. Bu burada dursun.

Cumhuriyet tarihi boyunca yaşantısıyla ve söylemleriyle tehditkâr olan insanlar, çeşitli şekillerde yaftalanmıştır. Dönemin devlet politikasına bağlı olarak bu kişiler farklı gruplarla itham edilmiştir. Şeyh Said’in “din elden gidiyor” dediğinde İngiliz uşaklığı, Metin Yüksel’in vatan hainliği, Müslümanların irtica ile suçlanması gibi.

Bu ülkede -Erdoğan dönemi de dâhil- pek çok insan “El Kaideci” denerek içeri alındı, işkence gördü, evlerine baskın yedi; cumhuriyetin uygunsuz hukuku dahi çiğnenerek. Bunlar arasında benim tanıdığım, tanıdıklarımın tanıdığı olanlar da var. Toplum nezdinde dine yakınlığıyla bilinen ve devlete muhalefet olan insanları irticacı, yobaz, gerici yapmak; Türkiye Cumhuriyeti'nin politik duruşudur ve hep böyle olmuştur. Aslında bu, hükümetin başına Müslüman geçince de değişmedi. Kemalist vesayet döneminde “irticacı” olanlar başa geçince, diğerlerini “El Kaideci" olarak etiketlediler sadece.

Peki, bu suçlamalara konu olanların ne özelliği vardı? İki kelimeyle izah edilecek olursa “İslami muhalefet”tendiler. Daha geniş izahatıyla; Kuran ve sünnet üzerine bir yaşantısı, Allah yolunda Allah’ın belirlediği şekilde cihadı, bunun tezahürü olarak eylemi ve tabi başı kadar sakalı, "başkalarına göre" radikal görüşleri olanlar... Onlar hakkında “El Kaideci” denerek işlem yapıldı (basit bir suçlama ve ardından gelen salıverilmeden bahsetmiyorum).

Müslümanlar bu İslami muhalefete sahip çıktı, inşallah çıkmaya devam edecek. Çünkü Müslümanlar biliyor ki onlar cihad ediyor, Allah yolunda türlü eziyetlere katlanıyor ve ecrini yalnızca Allah’tan bekliyorlar. Tatlı su balıkları -ki onlar da kendilerini Müslüman olarak addederler- "biz onlar gibi değiliz, usluyuz, söz dinleriz" dediler, allahualem demeye devam edecekler.

Nitekim kişinin El Kaide ile anılmasının El Kaide ile direkt bir bağlantısı yok. İnsanlar bir şeyler yapmak istediklerinde karşılarındaki güç devlet ise, çok farklı gruplarla adları geçebilir.

Bu iddiayı desteklemek gerek. Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği’nden gönderilen kriptoda, polisin El Kaide konusunda operasyonlar yaptığı bilgisi var. Wikileaks belgelerine göre bu “gizli” bilginin tarihi 27 Ocak 2010. O dönemde Ankara Büyükelçisi ise James Jeffrey. Bu gizli bilgiye göre; polis teşkilatları, hakkında işlem yapılan kişilerin El Kaide ile bağlantılı olmadıklarını biliyor. Tutuklamalardaki “El Kaide” tabiri, örgütle irtibatlı olup olmadıklarına bakılmaksızın İslami radikallerin yakalanması için (hem polis, hem de basın tarafından) kullanılıyor. Büyükelçi James Jeffrey’in notunda şunlar geçiyor: “Basında belirtilenin aksine, polisteki irtibatlarımız soruşturma kapsamında tutuklanan yerel İslami radikallerin Türkiye'deki Amerikan çıkarlarına saldırı plan veya niyetleri olmadığını söylediler. Hem polis, hem de sansasyon peşindeki medya; tutuklananları El Kaide üyeleri olarak gösterdiler. Gözaltılar bize önleyici amaçlı tedbirler gibi gelmekte. Türk polisinin amacı, gelişmeye başlayan hücreleri akamete uğratmak ve üyelerine faaliyetlerinin izlendiğini hatırlatmak gibi görünüyor.” (kaynak: http://www.haksozhaber.net/yakalananlar-el-kaide-uyesi-degilmis-44061h.htm)

Az evvel “bu burada dursun” demiştim ya, o konuya değinmek gerekirse;

“El Kaideci olmak Müslümana zarar verir mi?” diye bir soru sormak gerek. Dünyanın gözüyle bakarsak belki cevabı… evet.

Dünya medyasının nezdinde itibarsızlaştırma uygulaması yapılabilir. Peki, Müslümanların nezdinde bu yaşanır mı? Hayır. Kaldı ki bu uygulamaya daha uygun tabir; itibarsızlaştırma değil, sindirmedir.

Peki “dünyanın gözü”, Müslüman mı? Yani dünya, Kuran ve sünnet ışığıyla mı bakıyor? Hayır.

O halde şöyle söylenebilir: El Kaide (veya başka bir grup, örgüt, kurum) ile anılmanın Müslümanlar açısından ne zararı olabilir? Dünya kâfirler yüzünden öyle tanıyor diye yanlış yolda ilerlendiğini varsayamayız.

Hatta şöyle diyelim; sonucunda hangi gruptan olunduğunu düşünmeden, yapılanlara nazaran böyle şeyler vuku buluyorsa, bunlar Müslüman için birer şereftir. (bkz. Abdulkadir Şen’e ithaf edilen suçlamalar)

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer inanmışsanız üstün olan sizsiniz.” | Al-i İmran 139

İHH ONURUMUZDUR; AMA EL KAİDE PİS KAKA
Gelelim can damarı diyebileceğimiz esas konumuza: İHH ile El Kaide’nin karşı karşıya gelmesi. Aslında bunu söylemek yanlış olabilir. Zira “ortada İHH-El Kaide zıtlaşması yoktur” da denebilir, bunun için belli sebepler sunulabilir. O halde esas konumuzu tek cümle ile az sonra açıklayalım.

İsrail’in çıkarlarına uygun geldiği için Gülen medyası ve sol camianın gazeteleri, El Kaide ile İHH’yı ortaklık içinde gösterince insanlar tepki verdi. Buna hakları var. Ama söylenenler çok yanlış! Tıpkı Gülen Hareketi’nin mihenk taşı olan dersanelerin kapatılması kararı ile ilgili haberler gündeme gelince, harekete bağlı insanların konuyu bambaşka mecralara çekmesi gibi.

Her ihtimale karşı baştan şu açıklamalarda bulunmak istiyorum: İHH’ya yapılan suçlamaları kabul etmiyorum, İHH’yı bir İslami camia ve Allah rızası için çalışanların adresi olarak tanıyorum ve tabi İHH'nın samimiyetine ve insaniyetine dil uzatmıyorum ki buna haddim yok. Benim asıl derdim İHH'yı yanlış savunanlarla.

Gazetelerde köşe yazarları, sosyal medyada İHH taraftarları; sanki önceden sözleşmişçesine hep bir ağızdan “İHH’nın adını El Kaide’yle birlikte sunarak kirletmek istiyorlar” temalı, bedeli ve vebali ağır, ucunun kime dokunacağı düşünülmemiş, sonu iftiraya varan sözler söyledi. Gündemin bu yanını sıkı takip eden biri olarak İHH taraftarlarının nasıl zamanla kendilerini savunma konusunda sivrileştirdiğini yakından görme fırsatı yakaladım.

Kimisine göre de benim bu sözlerim ağır olabilir. Ama şunu kabul etmek gerekir ki; “İHH’nın itibarını El Kaide vasıtasıyla yerle yeksan etmek istiyorlar” gibi sözler, kendini aklama çabası olup El Kaide’nin itibarını yerle yeksan etmektir.

Denebilir ki; “El Kaide’nin dünya nezdinde zaten kötü bir imajı vardı, aslında pek bir şey değişmemiş olmalı.” Peki ya, El Kaide adı altında içeriye alınan nice mazlumlar, nice mücahidler ve onların çalışmalarının hakkı ne olacak? Mazlumlara insani yardım faaliyetinde bulunan İHH ümmetin medarı iftiharıyken mazlumlara cihadi yardım faaliyetinde bulunan El Kaide ve o ad altında, hakkında suçlama yapılanlar kambur mu? El Kaide’yle aynı safta yer almak nasıl büyük bir suç ki, “Aman ateş dokunmasın” dercesine El Kaide iddiasıyla tutuklanan Müslümanlar unutuluyor? Ve daha onlarca soru var, cevabından korktuğum.

Açıkçası içinde bulunduğumuz kaotik durum incelendiğinde Gülen’i savunalım derken İsrailci olanlarla; İHH'yı savunalım derken El Kaide’yi devre dışı bırakanlar arasında pek fark görülmüyor. Zira iki taraf da berisini düşünmeden abartılı sözler sarf ediyor.

“İHH ile El-Kaide'yi nasıl aynı kefeye koyarsınız” sözüne mi, yoksa El Kaide kisvesiyle mücahidlere iftira atıldığına takılsak bilemedim. Tabi ki El Kaide ile İHH aynı kefede değil, ikisi de farklı sahalarda çalışan İslami camia. Ama İHH'yı aklama uğruna El Kaide gibi bir “şey”le alakası “olamayacağını” söyleyenlerin, kimlerin kalemlerini kırdığının, kimleri gözden çıkardığının, cihadı ve Müslümanları nasıl terörizm/terörist olarak yaftaladıklarının farkında olması gerek. İHH'yı savunma uğruna El Kaide'yi, daha da ötesi; cihadı "terörizm" üzere kılanların hesabı kolay olmayacaktır.

Şu da bir gerçek ki; İHH’nın dünyaya kendini bu şekilde aklama gibi bir çabası olmasına pek lüzum görmüyorum. Belki hatalıyım, belki İHH’nın dünya çapında kendisine yardım edenleri için kuruluşun “yanıltıcı” olmaması gerekliliğinin üzerinde pek durmuyorum; ama eğer İHH’da ve hayran kitlesinde, bu kuruluşun “yanıltıcı ve sahte” imajı kazanmasının sebebini El Kaide ile anılmasına bağlayanlar varsa -ki var- o zaman bu kişiler hakka girdiklerini bilmeleri gerek.

Ben İHH’ya Allah’ın rızasını gözeterek malları ve hizmetleriyle yardımı dokunanların bu tarz sansasyonel haberleri umursamayacağına; Allah’ın yolunda olmayı, kâfirlerin gözünde “terörizme destek veren” olmaya pekâlâ tercih edeceğine; El Kaide’yi ve “El Kaideci” denerek kendisine suçlamalar yapılan Müslümanları karalamayıp, yok saymayıp “Biz yolumuza bakalım ve bırakalım da fasıklar, münafıklar, mürtetler, kâfirler hakkımızda ileri geri konuşsun” diyeceğine inanıyorum. Ya da en azından olması gereken bu diyelim.

Ve bu arada; bir önceki yazı başlığımda sorduğum “El Kaideci olmak Müslümana zarar verir mi?” sorusunu değiştirerek “El Kaideci olmak İHH’ya zarar verir mi?” olarak düşünelim. Yanına da şunu ekleyelim: El Kaide Filistin için İsrail’e doğrudan saldırıya geçse, kahraman olur değil mi? Tıpkı İsrail’in ambargosunu delmek isteyen İHH’nın kahraman olması gibi. Peki o halde nasıl oluyor da El Kaide terörist, İHH yardımsever diye düşünülüyor?

Şu soru kaçınılmaz olacaktır: “İHH, El Kaide’ye yardım etmediği halde, yardım ediyor diye lanse edilmişken nasıl savunabilirdik bu camiayı? Uygun üslup ve söz nasıl olmalıydı?” Aslına bakarsanız bu o kadar da zor bir soru değil. İHH yetkilisi biri, mesela en baştaki isim Bülent Yıldırım, bir basın açıklaması yapsa, İHH’nın sevenlerine konuşmama ricasında bulunsa ve “El Kaide ile bir bağımız yok” diyip konu üzerinde daha fazla yorum yapmasa… Yeterli olmaz mıydı? Bu önerilerin bazıları hiç gerçekleşmedi, bazıları ise ters istikamette gerçekleşti.

İHH kuruluşuna bağlı resmi yayınların birçoğu ve hayran kitlesi, hem El Kaide’yi kendi alanlarından pasifize etti, hem “İHH’yı bunlarla itibarsızlaştırmak istiyorlar” diyerek El Kaide’yi itibarsızlaştırdı. Evet, İHH sayısını bilemeyeceğimiz milyonlarca iyilik yaptı ama bu lokma kolay yenilir yutulur cinsten değil. Verilen mesaj “Biz El Kaide gibi terörist değiliz” olmadı mı?

Bu yazı başlığımın başında dile getirdiğim esas konunun açıklamasını şimdi yapabiliriz: El Kaide ile karşı karşıya getirilmek zorunda bırakılan İHH.

KİMDİR İHH VE HANGİ YÖNE ÇEKİLİYOR?
Onlarca yıl irtica ve terörizmle suçlanan Müslümanlar, bu ithamlarla gurur duyuyorken İHH savunucuları neden kendilerini böyle savundular, ona değinelim.

Özellikle Mavi Marmara meselesinden sonra rahatlıkla görebileceğimiz detaylar var: O da İHH’nın devlet kanadına yakın olduğu ve “sivil” bir yapılanmadan ziyade devletin uluslararası yardımlaşma kurumu gibi hareket ettiğidir. Başlangıcında bu şekilde sivil bir hareket olarak doğmuş olabilir; ancak bugün İHH, Türkiye dış politikasının önemli bir aracı. Üstelik Gülen medyasının namluyu İHH’ya çevirmesinin ardından İHH tabanı da AK Parti’ye alenen destek çıkmaya başladı (ya da taban AK Parti’ye kasıtlı olarak yönlendirildi, allahualem). Ayrıca bu yardım kuruluşu, jeo-stratejik konum açısından devlete çok yararlı bir yapılanmaya sahip ve bundan istifadeye de açık (bkz. Mavi Marmara gemisinin saldırıya uğramasının ardından dünya medyasında Türkiye’nin “yardımseverlik ve mazlum yanında yer alma” karizmasını zirveye çıkarması, İHH’nın çabasıyla gerçekleşti).

Türkiye Cumhuriyeti’nin politik mizacının, polis ve istihbarat gücünün; Amerika’nın isteklerine dayanarak “El Kaide” kisvesiyle İslami muhalefeti sindirme, ona gözdağı verme olduğunu söylemiştim. Peki, hükümet ile İHH arasında bir yakınlık varken İHH’nın da El Kaide’yi aynı şekilde görmesinde bir beis olabilir mi? Bu normal.

Bunu söylerken katiyen genelleme yapmıyorum. Bütün İHH’yı, çalışanlarını, destekçilerini ve ona yardım edenlerini bu söylediklerimin içinde tutmuyorum. Ancak bu bir gerçek. En basit şekilde İHH tabanını incelediğiniz takdirde hükümet lehine konuşmalarına, konuşanları desteklediklerine şahitlik edeceksiniz.

Şimdi tüm bunları geride bırakarak El Kaide’nin dışlanmasının sebebine gelelim. Dünya kamuoyu için ve Türkiye’nin ilke-inkılaplarını koruyacağına dair yemin edenler için El Kaide tam bir "terör örgütü", El Kaideci kisvesiyle suçlanan İslami muhalefet “terörist, aşırı dinci, radikal” konumundaydı. Hatta rahatının bozulmasını istemeyen veyahut zanda bulunup aleyhte konuşan Müslümanlar için de aynı konumdaydı.

Ama bir kesim hala aynı şeyi düşünmüyordu; iktidar meclislerinde, ilahiyat öğrenimi gören öğrenci veya tamamlayan profesörlerin ortamlarında, halkın din adamı diye tanıdığı birçok belâmın camilerinde, gençlik kongrelerinde, sandıkta olanlar değil, İslami camialarda yer alan Müslümanlar...

Hiçbir “Müslüman” El Kaide hakkında alenen eleştiride dahi bulunmazdı. Bugün ise pek çok İHH savunucusunda şu bakış hâkim: “El Kaide öcü, kaka.” Algı operasyoncularının maksadı hâsıl olmuş gibi görünüyor. Sevgili Müslümanlar. Algı operasyonu diye buna denir.

Not: Günümüzde Müslümanların büyük çoğunluğunun iktidar yanlısı olmakla kalmayıp iktidarla nikâhlanmışçasına taraf olduklarına müşahede ediyoruz. İktidarın gösterdiği yoldan kayıt şartsız ilerleyen, doğru dediğini doğru ve yanlış dediğini yanlış kabul eden, iktidar dolayısıyla demokrasiye tam güvenen bir zihniyetle karşı karşıyayız. İktidar tabanının ezici çoğunluğunun bu gibi kimselerden oluştuğunu sık sık gözlemlemişsinizdir. Bu durumun İHH tabanına da yansıması pek zor değil ne yazık ki. Gönül ister ki İHH tabanı, bundan ziyade bir tutum sergilesin. Nihayetinde tabanının devlet politikasına uygun şekilde düşündüğünü ve hareket ettiğini görmek üzücü olur.

DENGEYİ TUTTURMAK ÖNEMLİ
Savunulan görüşte samimi olmak önemli elbette; ancak kendisini Müslüman olarak addedenlerin neyi neden savunduğunu bilmesi, esas can damarı.

Kendilerini İHH’ya karşı El Kaide'yi savunmaya fazla kaptıranları da görmemek mümkün değil. O kişiler de İHH'nın hakkını yemekten beri dursun hele. El Kaide'yi savunurken İHH'yı "üç beş hayır işinin sahibi" diye basit göremeyiz veya bu yönüyle kötüleyemeyiz. Bu hareket Müslümanların bilinci, şiarı, birlik olma çalışması ve düsturuna aykırı bir hamle olur.

Bazı İHH çalışanları ve taraftarlarının sivri açıklamaları üzerinde durarak El Kaide’yi aklayayım derken İHH’ya karşı atak yapmak doğru değil. Bir tarafı savunurken, diğer tarafı karalamanın lüzumu yok. Biri hak yedi diye, onun hakkına girmek meşru değildir.

SONUÇTA İHH MI, EL KAİDE Mİ?
Tüm bu yaşanan hadiselere inanmak çok güç. Zira olayları yorumlama şekli de Müslümanların bilinci, şiarı, birlik olma çalışması ve düsturuna aykırı.

İHH'ya karşı El Kaide'yi savunmak istemem. El Kaide’ye karşı İHH’yı savunmak da istemem. Zaten iki farklı alanda yer alan Müslüman camiaların bu şekilde birileri tarafından karşı karşıya getirilmesine canım sıkılıyor.

Gülenizm ve Erdoğanizm arasındaki mesele benim açımdan hala bir kavga; ama anladığım kadarıyla bu sefer bir fitne söz konusu. Dolayısıyla iki tarafı da yıpratmadan, birbirlerine karşı husumet besletecek açıklamalardan kaçınarak ve orta yolu bularak konuşmakta Müslümanlar için fayda var. Fitne olmasa dahi Müslümanları cihad ve savaştan alıkoymaya, dahası bunu terörizm olarak görmeye sebebiyet verecek hadiseler yaşadığımızdan ötürü kullanacağımız kelimeleri ve yapacağımız eylemleri özenle belirlemeliyiz.

DENGE, AHH DENGE!
Bu yazı bir eleştiri mi? Evet. Ama hakkaniyetli biçimde olduğuna inandığım bir eleştiri.

Her kulun hatası vardır. Mühim olan bunu fark etmek, tövbe etmek ve düzeltmeye çalışmaktır.

Başlarda Gülen Hareketi, iktidarın aleyhinde değişik haberlere imza atıyordu, sonrasında iktidar yanlıları da Gülen Hareketi’nin üzerine giderken iftiralarda bulunmaya başladı. Gülen medyası İHH’ya yönelik saldırılara geçtiği sırada onu savunanların söylemlerine kızan birçok kişi de İHH’yı küçük görmeye başlamıştı -İlginçtir; bazıları İHH savunulurken El Kaide’nin boşlandığından şikâyet ediyor ama El Kaide’yi savunup İHH’yı boşluyordu-

Görüldüğü üzere; iktidar savunulurken de, cemaat savunulurken de, İHH savunulurken de, El Kaide savunulurken de denge tutturulamıyor.

Rabbim; dillerimizi sadece hayır üzere konuştursun, hakka girmekten men etsin, savunduğumuz değerlerin İslami hassasiyetler üzerinden olmasına vesile olsun ve dengeyi korumamıza yardımcı olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder